En tenha sokağa gidelim. Gittiğimiz sokak en az kalbimde ki sen gibi yalnız olsun. Diğer sokaklardan bir farkı olsun. Zaten dediğim gibi o gitmediğimiz sokaklar diğer sokaklar. Ama bu sokak? Bu bizim sokağımız olsun.
Bizim sokağımız diğer sokaklara nazaran daha karanlık olsun. Daha karanlık olduğu zaman gökyüzü daha güzel görünüyor. Bu karanlıkta ay en aydınlık haline bürünüyor, şavkını vuruyor yüzüne. Sen hiç kendi yüzünü ay ışığında gördün mü?
Bu sokakta yürüyelim, diğer yürümediğimiz sokaklara nispet yapar gibi, dün arabayla ezmeye çalıştığım bizim gibi bir birine yakışmayan sevgililere nispet yapar gibi bu sokakta yürüyelim. Sokağın en mahrem yerine geldiğimiz de bana izin ver. Elinden tutup seni kendime çekeyim. İnce beline dolayayım sol kolumu, nakış gibi işlenmiş o papatya yüzünü sağ elime alayım. Avucumun içine alayım yüzünü. Ayın aydınlattığı bu gecede izin ver dudaklarına, dudaklarımla sarılayım. Paylaş lütfen günahlarımı. Çünkü bu günahlar ikimizin. Bu özlem senin eserin. Cemal Süreya’yı kıskandıracak şekilde şimdi beni öp, sonra doğur beni…
Bunlar basit şeyler, insanın ruhunun açlığına iyi gelen şeyler. Bir şeyler bir şeyler işte.
Yorum yapılmamış on This Post